27 Eylül 2019 Cuma

Deprem


Coğrafya dersinde öğrendik onu:
Deprem: Yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların püskürme durumuna geçmesi yüzünden oluşan sarsıntı, yer sarsıntısı, hareket, zelzele:

Ama 99 'un 17 Ağustos'unda 03.02 de garip bir şekilde uyandık. 

Çok sevdiğimiz amcamız ve yengemiz bize gelmişti, odamızı onlara vermiştik ve  oturma odasındaki üçlü koltukta ben, yer yatağında da kardeşim yatıyordu. Amcam ve yengem geldiği için (rutinimizin dışında) geç saatlere kadar oturmuş, keyifli bir akşam geçirmiştik. 02.30 civarı yataklarımıza dağılmıştık. Ben farkında değildim ama  daha bizimle otururken  içi uyuyan kardeşim yatar yatmaz uyumuştu. Benim de içim geçmek üzereydi ki yattığım koltuğun sallandığını hissettim. Kardeşime kızmıştım hatta "Sallama şu koltuğu!" diye. Ama baktım durmuyor doğruldum yattığım yerden, bu kardeşimin sallaması değildi. Yengem, annem ve babam ayaklanmıştı. Amcam uyanmış ama sarsıntı geçtiğinde uyumaya devam etmişti. Babam da panikten olsa gerek neler oluyor diye seslendiğimizde "Yok bir şey, yok bir şey; deprem oluyor." demişti. Babamın telkini ve henüz tanımadığım ama coğrafya dersinden aşina olduğum depremin tanımı ile uykuya geçmiştim. Sabah da erkenden kalkıp hazırlanıp yollara düşmüştük. Kemalpaşa'daki Su Uçtu Şelalesi'ne gitmeyi çok önce kararlaştırmıştık. Uyanınca Tv açmak alışkanlığımız ya da ihtiyacımız ve şimdilerde ellerimizden düşürmediğimiz telefonlarımız yoktu ve biz önceki gece olanları neredeyse gün sonunda yani gezimizden dönerken öğrenecektik. Nereden bilebilirdik ki depremin yerin altını üstüne getireceğini. Çok şükür biz sadece sallanıp geçmiştik ama İzmit-Yalova :(( yerle bir olmuştu. Günlerce, haftalarca etkisinden çıkamadım. Yıkıntılar altında kalanlara ağladım, umudun tükendiği anlarda kurtulanlara bayram yaptım tüm ülke gibi. 

O sene İstanbul'a üniversite okumak için gelmiştim. Depremi artık malesef tanıyordum. Birkaç kez yurtta hissettik ama hafifti. Bir hafta sonu(12 Kasım) Maltepe'de teyzemdeyken yaşadık. Çok uzun sürmüştü yine ve şiddeti çok yüksekti belli ki. Annemle telefonda konuşuyordu teyzem ve sarsıntı başladığında aslında paniklemişti ama iki oğluna ve bana hissettirmeden hem bizi toparladı hem yemeğin altını kapattığı gibi  üçümüzü beş kat aşağı sağ salim indirmişti. Biz iyiydik çok şükür. Telefonun diğer ucunda deprem olduğunu duyan annemler bize ulaşmak için dakikalarca aramışlardı bizi. Düzce'de olmuş bu kez deprem :(  Amcamlar, halamlar Düzce'de.... Arıyoruz, ulaşamıyoruz, babam kalkıp Düzce'ye gitmekten bahsediyordu,  kaygılarımızın yoğunlaştığı bir an amcamın teli açıldı ve "Yeğenim biz iyiyiz ve halanlar da iyi." dedi. Ama Düzce  toparlanmak için çok uzun zaman çaba harcadı.


Korkmuştum, üzülmüştüm, artık depremi tanıyordum. Ama 2014 Haziran'ında 6. kattaki evimizde daha kırkı çıkmamış ikizlerim, annem ve ben yaşadık depremi. İzmit ve Düzce depremi kadar yüksek şiddetli değildi ama uzun sürmüştü. Bu kez kendimi çok çaresiz hissetmiştim. İkizlerden birini annem aldı kucağına diğerini ben aldım. Ne yapacağımı bilemez deprem tatbiklatlarında öğretildiğince hemen ocağı kapatıp kendimizi güvenceye aldık. İnmedik bu kez. Çünkü merdiven ve asansörlerden uzak durun deniyordu. Kendin için korkmak farklı bir duyguydu. 2014 Mayısında hayatımıza giren ikizlerimden sonra öğrendim ki başkası için korkmak çok daha ağır. Minnacıklardı daha, çaresiz ve her şeyden habersiz. Anne olmak ne demek o zaman anlamaya başladım. 


Bir kez de "Dünya bir yana, Marmaris bir yana...." dediğimiz harika tatil günlerimizden birinde yaşadık depremi. 2017 Temmuz Bodrum depremi.... Çok şiddetli hissetmiştik yine onu.  İkizler daha üç yaşındaydı. Onları uyuturken ben de uyuyakalmışım ki yatağın sallandığını hissettim. İkizlere sarıldım yatakta, sarsıntının geçmesini bekledim. Eşim de bizim yanımıza gelmişti. Biz çocukları kucaklayıp aşağı inmeye hazırlanırken kapımızı çaldılar "Deprem oldu, aşağı inin." diye. İndik  tüm tatilciler gibi biz de bekledik uzun süre. Çoğu daha geceye yeni başlayalardandı. Sonra baktık insanlar çıkıyor odalarına, biz de çocukları uyutalım yine; diye çıktık odamıza. Ama odaya çıkmamız ve sarsıntının başlaması bir oldu. Hemen çantaya çocuklar için birkaç parça kıyafet ve yiyecek (mama, bisküvi, süt, su) aldım. Aşağı indik. tekrar. O geceyi arabada geçirdik. Çocuklar oto koltuğunda uyudular. Beşik gibi sallandık sabaha kadar. Ertesi gün tatili bitirip İstanbul'a döndük ama içim içimi yiyordu. Olası İstanbul depremi ile ilgili birçok bilim adamının hazırladığı senaryolar vardı ve ben onları okuyup duruyordum. İstanbul'dan gitmek lazımdı ama olmadı, işler güçler... Ne yapmalı ne yapmalı derken evi taşıdık en azından zemini daha sağlam ve az katlı bir binaya. Deprem anında neler yapmalı diye düşündük. Hazırda bir çanta bulundurduk uzun süre. Ama çantayı güncellemeyi ihmal ettik :( 

Bir gün İstanbul'da olacak depremi bilerek yaşamaya başladık ama hayatın rutini içinde o kaygılarımız, korkularımız geri plana atıldı maalesef. İnsan çabuk alışıyor ve unutuyor sanırım. 


Bugün 26 Eylül, Silivri açıklarında bir deprem daha yaşandı, neredeyse 6 şiddetinde. Çok şükür kayıp ve büyük hasar yoktu. Ama çocukları okuldan almaya nasıl gittim anlatamam size. Trafik berbattı, telefon şebekeleri iptal olmuş, kimse kimseye ulaşamıyordu. Çocuklarımı diğer anneler gibi çok şükür sağ salim aldım, evimize geldik( 7 dakikalık yolu 1.5 saatte geldik ama şükür gelmiştik.) Depremden birkaç saat sonra yine rutinine döndü İstanbul. 


Ama ben çocuklarımı uyuttuktan sonra hemen çanta güncellemesi yaptım. 

Allah yaşatmasın, bu gerçek ile yaşamamız gerekiyor ama daha bilinçli, daha tedbirli. 
İstanbul'da deprem anında neler olabileceğini hayal bile edemiyorum diyorsanız deprem senaryolarını okuyun lütfen. Bunu moral bozmak için demiyorum, önlem alalım diye yazıyorum. 
Allah kimseye vermesin. 










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

en çok okunan

Günyüzü

 Kütüğüne kayıtlıların  kalp sızıları ilee ters orantılıdır  adı Günyüzü'nün.  Boz, buruk, yorgun taşlarını kırıp Yeni betonlar diktiler...