AN’I BİRİKTİRMEK
Ezelden
beri severim an'ı biriktirmeyi. Anı biriktirirken an kaçıracağım, diye de hep
korkarım. O yüzdendir benim fotoğraflara, fotoğraf çekmeye düşkünlüğüm.
Küçük
bir çocukken annemin ve babamın siyah beyaz başlayan sonra 90'lara doğru renklenen
fotoğraf albümlerini karıştırmayı da çok severdim. Bir kısmı hiç tanımadığım
insanlar, bir kısmı akraba diye bana tanıtılan onlarca insanın o an neler
yaşamış olabileceğini hayal ederdim. Ne konuşuyorlardı fotoğraf karesine
düşmeden iki dakika evvel de bir fotoğraf çektirdiler acaba? Kim bilir nelere
gülüyorlardı ve an'ı kaydetmek istediler. Kime göstermek istediler o an'ı?
Belki birilerine göstermek değildi de kendilerine "Yaşadım."ın kanıtı
olarak kaydettiler o anları? Bunlar gibi bir sürü şey geçerdi aklımdan o
albümlere bakarken. O yaşlarda başladım ben işte kurgulamaya. Fotoğraflardaki an'ları
canlandırırdım gözümün önünde. Fotoğraftan önceki dakikaları yaşatırdım
zihnimde. Fotoğrafı çeken kişi olurdum çoğunlukla, yani oyunun/an’ın gizil kahramanı.
Şimdiki aklım olsa bir kenara yazardım. Bugünkü cümlelerimle yazamazdım belki
ama en azından elimde olurdu zihnimden geçenler. Keşke akıllı telefonlar benim
çocukluğumda olsaydı diyorum, böyle zamanlarda.
Albümleri
elime alıp saatlerce bakardım. Çok severdim fotoğrafları tek tek incelemeyi. Kendi
bebeklik fotoğraflarımı görmek de hoşuma giderdi ama en çok anne ve babamın
benden önceki hayatlarını yansıtan fotoğraflar ilgimi çekerdi. Onların siyah
beyaz fotoğrafları ama rengarenk hayatları beni büyülerdi. Televizyonda
izlediğim Türk filmlerindeki gibi giyinen annem ve babamın hayatına sızmış
hissederdim fotoğrafları elimdeyken. Veee en sevdiğim fotoğraflar birilerine
gönderilmiş ama sonra yine bir şekilde bize gelmiş(ki muhtemelen tek kopyası
olduğu için arkasındaki mesajı ilettikten sonra bir sohbet esnasında geri
verilmiş) ya da bize birileri tarafından gönderilmiş fotoğraflardı. Amcam
çekmiş mesela askerden babama yollamış. Anneme gelmiş mesela bir arkadaşından
çocuklarının fotoğrafı. Yılbaşı tebriği olarak teyzem oğulları ile fotoğrafını
yollamış. Bayram kutlaması için annemin kuzenleri okullarında çekilmiş bir
fotoğraf yollamışlar.... Arkalarındaki
yazıları okumaya bayılırdım. Aslında gayet resmi ama o kadar da samimi
cümleler. “Ablacığım, Onur ve Okan büyüyor, bizler iyiyiz. Ahmet ağabeyim
nasıl? Kızlar nasıl? Bayramda köyde görüşürüz inşallah. Sizlerin ellerinizden,
kızların gözlerinden öperim. Yeni yılınız hayırlı olsun. Kardeşin.”
Şimdi
nasıl kutlanıyor yılbaşı, bayram? Çoğunluk bir sms ile geçiştiriliyor. Eskiden
her şey daha mı özenliydi yoksa? Bu da ayrı bir konu, evet dağılmayayım.
Fotoğrafı
çeken kişide kalırdı çoğunlukla o yıllarda fotoğraflar. Paylaşmak çok zordu,
hele ki anında… Fotoğraf makinesinin içindeki rulo dolacak, bir fotğraf
baskıcısı bulunacak, yanmadıysa kim bilir kaç zamandır gün ışığına çıkmayı
bekleyen fotoğraflara kavuşulacak. Zahmetli ve maliyetliydi de bu işlem. Belki
birkaç kişiye daha çoğaltılırdı çok çok. Film rulolarına gözü gibi bakılırdı,
rulo ışık görmemeliydi. Makinanın arkası kesinlikle açılmamalıydı aksi takdirde
gitti tüm an’lar. Tabi bir de o zamanlarda poz verilince hemen, bir kerede
çekilirdi fotoğraf, tekrarı yoktu pozların. “Beğenmedim, sil; yenisini çek.”
demeler yoktu. Gözünüz kapalı çıkabilirdiniz ya da konuşurken yakalanmış
olabilirdiniz an’a. Hey gidi, hey… Keyfi de oradaydı belki.
Neden
fotoğraf çektirir insan? Neden an’ı yakalamak ister?
Yazımın
başında da dedim ya ben, başkalarını bilmem ama korkarım unutmaktan. O yüzden
her mutlu olduğum an’ı yakalamaya çalışırım. An geçip giderken geçmişe doğru;
biz hep yol alıyoruz yarına. Yarın, dünü hatırlar mı insan her zaman? Yakın
zamanları belki ama ya öncesi... Hatırlamak istemediklerimiz de olabilir belki
fotoğraflarda ama onlar bile bizi, biz yapan an’lar arasındadır. Unuttuklarımız
ve unutmak istemediklerimiz hepsi bugünün temeli değil midir? Unutmak istediklerimi bile üzerinden yıllar
geçtikten sonra fotoğraflarda görmek farklı bir haz verir bana. Hüzünle karışık
bir mutluluk… Ben, oldum sayenizde derim
fotoğraflara bakıp o an’daki insanların gıyabında. Bu cümleyi kalbimden ya da dilimden
geçirdiğimde ise affederim geçmişi, geçmişte beni kıranları… O yüzden an’ı
severim.
Peki, hep mutlu an’larda mı fotoğraf çektirir
insanlar?
Benim mesela ağlarken çekilmiş fotoğraflarım
var. Kim çekmiş, neden çekmiş bilmiyorum. Farkında olmadan bana o an’ları da
unutma mı demek istedi çeken kişi bilmiyorum. “Sadece kahkaha atmıyorsun sen,
hıçkıra hıçkıra ağladığın an’lar da var.” demek istedi acaba? O fotoğrafları
gördüğümde çok net hatırladım o gün ne olduğunu ve ne için gözyaşı döktüğümü.
Ama bir fotoğraf var, liseden üç arkadaşım, kardeşim ve arkadaşlarımdan birinin
kardeşi; bir kanepede dizilmişiz “süphaneke boncuğu” gibi, hepimizin dişleri reklam
çekimine hazır ve nazır… Kızları hatırlıyorum, fotoğrafın zamanını da saçımdan,
kaşımdan üniversitenin ilk yılında çekilmiş,
diye tahmin ediyorum. Ama bir türlü bu ekip neden bir araya geldi,
hatırlayamıyorum. Lisede okuyan kardeşim, biri benimle İstanbul’da okuyan, biri
Balıkesir’de okuyan arkadaşlarım ve liseden manevi kız kardeşim ve kardeşi…
Hatırlamıyorum.
Demek ki an’ları yakalasam da anıları her
zaman yakalamak mümkün olmuyor maalesef. Anı biriktirin bol bol, benim gibi
an’ı biriktirecekseniz de yazın anlarınızın arkasına: şu gün, şu saat, şu
dostlar, şunun için birlikteyiz. Yeni, keyifli an’lar biriktirmeniz dileğimle….